ESCAPING AND WITHSTANDING THE REALITY THROUGH ART IN EMILY ST. JOHN MANDEL’S STATION ELEVEN

Author:

Year-Number: 2020-33
Yayımlanma Tarihi: null
Language : İngilizce
Konu :
Number of pages: 1835-1844
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Batı kültürünün her zaman mevcut bir parçası olagelen dünyanın sonu spekülasyonları, diğer bir değişle kıyamet senaryoları, büyük ölçüde İncil'deki dünyanın sonu senaryolarıdan esinlenmiş ve her zaman, edebiyat da dahil olmak üzere, çok çeşitli alanlardaki bilim insanlarına hitap etmiş ve onların ilgisini çekmiştir. Bu kıyamet ve kıyamet sonrası senaryoları, genel anlamda doğayı ve ekolojiye odaklanan temaları odak noktasına koyan eko-eleştirinin bir parçası olarak edebiyatta hakim bir yer bulmuştur. Distopik, kıyamet ve kıyamet sonrası anlatıları tür olarak kapsayan eko-kritizm, doğa ve çevre ile ilgili sorunları vurgulayan çok çeşitli edebi ve sanatsal çalışmaları ve eleştirel teorileri içermektedir. Emily St.John Mandel'in Station Eleven (2014) adlı eseri, küresel bir salgın olan Georgia Gribinin başlangıcını ve salgın felaketinden sonraki yirmi yılda yaşananları ele alan, distopik ve kıyamet sonrası anlatıların ayırt edici bir örneğidir, çünkü hem insanın kıyamet sonrası bir dünyada sanat, hikaye ve paylaşım yoluyla, tutkulu ve çok yönlü bir şekilde anlam yaratma ve sürdürme potansiyelini, hem de kıyamet sonrası bir dünyada etik ve kültürel değerlerin hala var olup olmadığını ve insanların birlikte yaşama olasılıklarını ayrıntısıyla irdelemektedir. Bu çalışmadaki temel argümanımız, Station Eleven (2014) adlı eserinde yazarın, sanatı, insanlık için içsel bir ihtiyaç ve olası bir kıyametten sonra bile geride kalan tek gerçek olgu olarak gördüğü ve hayatın acımasız gerçekliklerine karşı bir dayanıklılık kaynağı olduğu, kendisine sığınanları koruyan bir barınak misali işlev gördüğü yönündedir.

Keywords

Abstract

Having been an ever-present part of Western culture, end of time speculations, namely apocalypse scenarios, are largely originated in biblical ending scenarios and have always appealed to and intrigued the scholars in a wide range of fields, including the literati. These apocalypse and post-apocalypse scenarios have found a dominating place in literature as part of ecocriticism, which in general terms, puts nature and the themes focusing on ecology in the focal point. Covering dystopian, apocalyptic and post-apocalyptic narratives as genres, ecocriticism includes a broad range of literary and artistic studies and critical theories that emphasize nature and environment-relevant problems. Emily St. John Mandel’s Station Eleven (2014) is a distinctive example for dystopian and post-apocalyptic narratives describing the beginning of a global epidemic, Georgia Flu, and life twenty years after the catastrophe, because it both tries to explore man’s potential to create and sustain meaning through art, story and sharing in an ambitious and versatile way, and scrutinizes whether the ethical and cultural values still exist in a post-apocalyptic world, and the likely ways people live together, which is of the set of ideas suggested by post-apocalyptic literature. In this study, we argue that in Station Eleven (2014), Emily St. John Mandel considers art as an intrinsic need for humanity and the real survivor even after a probable apocalypse, and becomes a source of endurance against harsh realities of life, functioning like a home that shelters humans to which they escape.

Keywords