Author:
Abstract
Ölüm fikri, ölüm korkusu, kurtuluş ve ölümsüzlük gibi kavramlar dinin ve felsefenin en tartışmalı konulardan biridir. Her şeyden önce ölüm bir sorun değil ve nedeni de yoktur. Ölüm bir durumdur ve anlamı vardır. Bu ise ontolojik arınmanın en esaslı yoludur ve her canlı organizmada ölümün bir hakikat olduğunu duyumsatır. İster ruhumuz isterse zihnimiz olsun her şey bize bir soluk halinde gelir ve gene bir soluk halinde gider. Nefes almak yaşama, nefes vermek ölüme verilmiş bir yanıt olduğuna göre; gerçek şu ki, insanın nesiller boyu yinelediği yaşam döngüsü kesintisiz biçimde aynıdır; doğuyoruz, kırılgan bedeni az çok idare etmeye çalışıyoruz, bize sunulan küçük bir duyusal gerçeklik kesitinin bir nebze de olsa tadını çıkarıyor ve ölüyoruz. Bu bağlamda bu yazının ilgi odağı, ölümün bir hakikat olduğunu farklı düşünürler boylamından tefekkür etmektir.
Keywords
Abstract
The concept of death, the fear of death, ideas of salvation, and the hope for immortality are some of the most controversial topics in religion and philosophy. First and foremost, death is not a problem, and it has no cause. Death, as a state, only has meaning. In this sense, death is the most fundamental path to ontological purification, and it makes us realize that death is not a problem but a truth in every living organism. Whether it's our soul or our mind, everything comes to us in a breath and leaves in another. Breathing in is an answer to life, and breathing out is an answer to death. The truth is that the life cycle, which humans have reiterated for generations, is more or less the same without significant interruption; we are born, we try to manage a fragile body to some extent, we enjoy a little slice of sensory reality offered to us, and we die. In this context, the focal point of this writing is to contemplate, within the dimensions of different thinkers, the fact that death is a truth.