Geleneksel arkeolojik çalışmalar karada toprak altında kalmış eserlere ulaşma amacı taşırken su altında kalmış kalıntıların araştırılması da 16. yüzyılda başlamıştır. İlk su altı araştırmaları iç sularda başlamış ve bu çalışmaları Avrupa’da çeşitli göllerde yapılan dalışlar oluşturmuştur. Arka planında arkeolojik amaçlardan ziyade hazine avcılığı veya antikacılık zihniyeti bulunan söz konusu çalışmalar yıllarca devam etmiştir. Su altında kendi bütünselliği ile bir batığın bir arkeolog tarafından ilk olarak kazıldığı yer ise Gelidonya Burnu Batığı (1960) ile Türkiye olmuştur. Türkiye’de yaklaşık 65 yıldır fiili olarak yapılmakta olan su altı arkeolojisi çalışmaları dünya ölçeğinde önemli bir yere sahip olsa da, yürütülen geleneksel arkeoloji çalışmalarının yanında sayısal olarak çok daha küçük bir yer tutmaktadır. Su altı arkeolojisi temelde, çeşitli nedenlerle su altında kalmış kültürel kalıntıları araştırır. Su altında kalan kalıntılar liman mendirekleri, batık gemiler gibi çoğunlukla denizcilikle ilgili kalıntılardır. Deniz seviyesi değişimlerine bağlı olarak bazı yerleşimler tümden su altında kalmıştır ve bu alanlar su altı arkeolojisi açısından inceleme alanı olmuştur. Su altı arkeolojik eserler denildiğinde akla sadece gemi batıkları, amforalar, su altında kalmış arkeolojik eserler gelmemelidir. Su altı arkeolojik eserler kapsamına giren diğer objeler, batıklardan elde edilen çalışmalar sonucunda gün yüzüne çıkarılırlar ve su altı arkeolojisi için önemli bilgilere ulaşılmasını sağlarlar. Bu çalışmada da su altı arkeolojisine değinilmiş, su altı arkeoloji eserlerinin somut kültürel miras ögeleri kapsamında ele alınmasının önemi ve bu eserlerin korunmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur.
While traditional archaeological studies aim to reach the artifacts that have been left under the ground on land, the investigation of the remains that have been left under the water is also 16th it started in the century. The first underwater research started in inland waters and these studies were formed by dives made in various lakes in Europe. These studies, which have a treasure hunting or antiquarian mentality rather than archaeological purposes in the background, have continued for many years. The first place where a shipwreck with its integrity under water was excavated by an archaeologist was Turkey with the Gelidonya Cape Shipwreck (1960). Although underwater archaeology studies, which have actually been carried out in Turkey for about 65 years, have an important place on a world scale, they occupy a much smaller place numerically next to the traditional archaeology studies carried out. Underwater archaeology basically investigates cultural relics that have been submerged for various reasons. The submerged remains are mostly marine-related remains, such as harbor breakwaters, sunken ships. Due to sea level changes, some settlements have been completely submerged and these areas have been the area of study in terms of underwater archaeology. When it comes to underwater archaeological artifacts, not only shipwrecks, amphoras, submerged archaeological artifacts should come to mind. Other objects included in the scope of underwater archaeological artifacts are unearthed as a result of studies obtained from shipwrecks and provide access to important information for underwater archaeology. In this study, underwater archaeology was also mentioned, the importance of treating underwater archaeological artifacts within the scope of tangible cultural heritage elements and the necessity of preserving these artifacts were emphasized.